Emlak Haberleri

TMB, İnşaat Sektörü Analizi Ekim 2022 raporunu yayınladı!

TMB, İnşaat Sektörü Analizi Ekim 2022 raporunu yayınladı. Küresel Ekonomide zor kış kapıda. Türkiye’de seçime doğru gıda ve enerji enflasyonu çok yüksek seyrediyor.

İnşaat Sektörü Analizi Ekim 2022 raporu özeti

Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB), İnşaat Sektörü Analizi Ekim 2022 raporunu yayınladı. Buna göre Küresel Ekonomide Zor Kış Kapıda. Aynı şekilde Türkiye’de seçime doğru gıda ve enerji enflasyonu çok yüksek seyrediyor.

Covid-19 salgınının yıkıcı etkilerinin ardından Rusya-Ukrayna savaşıyla sarsılan dünya ekonomisinde, artan enflasyon ve sıkılaştırılan para politikasıyla birlikte resesyon tartışmaları yükselmektedir. Küresel çapta ekonomik aktivitede ivme kaybı geçtiğimiz çeyrek dönemde hızlanırken, Avrupa’da yaşanması neredeyse kesinleşen enerji darboğazı da yaklaşan krizin habercisidir. Bu sebeple mevcut görünüm, dünya ekonomisi için zor bir kışın yaklaşmakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Uluslararası kuruluşların dünya ekonomisine ilişkin büyüme tahminleri, yılın başından bu yana önemli ölçüde düşürülürken, küresel çapta bir resesyon yaşanması ihtimalinin arttığı vurgulanmaktadır. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 26 Eylül 2022 tarihinde açıklanan “Ekonomik Görünüm Raporu”nda, küresel ekonomide büyümenin bu yıl için %3 düzeyinde seyretmesi, gelecek yıl ise %2,2 seviyesine gerilemesi öngörüsü paylaşılmıştır.

Dünya Bankası tarafından 15 Eylül 2022 tarihinde yayımlanan “Küresel Resesyon Yakın mı?” başlıklı raporda ise başta 3 büyük ekonomi (ABD, Çin ve Euro bölgesi) olmak üzere küresel çapta ekonomideki keskin yavaşlamaya dikkat çekilmiş ve “Dünyanın dört bir yanındaki merkez bankaları enflasyona tepki olarak eş zamanlı olarak faiz oranlarını yükseltirken, dünya 2023’te küresel bir durgunluğa ve yükselen piyasalar ile gelişmekte olan ekonomilerde kalıcı zarar verecek bir dizi finansal krize doğru ilerliyor olabilir” değerlendirmesinde bulunulmuştur.

Bir insanlık dramı olarak süren savaşın küresel ekonomi üzerindeki baskısı da büyümektedir. Moskova yönetimi ile Batı ülkeleri arasında karşı hamlelerin öne çıktığı süreçte, son olarak Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz tedarik ettiği ana boru hatlarından Kuzey Akım 1 üzerinden akışı belirsiz süre için kesmesi öne çıkan gelişme olmuştur. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri enerjide fiyat artışları ve arz güvenliği darboğazını aşabilecek bir çıkış noktası arayışı içindedir. Söz konusu gelişmeyle birlikte bölge ekonomisinde resesyon yaşanmasının artık çok daha olası olduğu değerlendirmeleri de yapılmaktadır. Rusya’nın ise şu ana dek petrol ve ardından doğalgaz fiyatlarında yaşanan yüksek artışlarla Batı ülkelerinin uyguladığı yaptırımları büyük ölçüde bertaraf ettiği belirtilmektedir. Ancak ilerleyen dönem için ülke ekonomisinde yaptırımların baskısı artabilecektir.

Dünya ekonomisi için dile getirilen küçülme senaryosunda Çin ekonomisindeki ivme kaybı kaynaklı korkular da öne çıkmaktadır. Küresel ekonominin motoru ve en büyük petrol ithalatçısı olan Çin’de, devam eden Covid-19 vakaları nedeniyle karantina önlemlerinin uygulanmasına devam edilmiştir. Bir süredir ivme kaybı yaşadığı değerlendirilen ülke ekonomisinde bu önlemler de Çin’in ekonomik faaliyetlerini frenlediği gibi dünya çapında emtia piyasasından tedarik zincirine dek çok çeşitli şekillerde etki yaratmaktadır. Pekin yönetimi, yaşanan emlak krizinin yaralarını onarabilmek adına ekonomiyi destekleme çabasını sürdürmektedir. Çin’de veriler ekonomik aktivitenin zayıf bir görünüm sunmaya devam ettiğini gösterirken, Dünya Bankası da ülke ekonomisinin 1990 yılından bu yana ilk kez Doğu Asya’nın genelinden daha düşük oranda büyümesinin beklendiğini açıklamıştır.

Süren yüksek enflasyonun ve fiyatlardaki istikrarsızlığın yarattığı belirsizliklerin giderilmesi konusunda Amerikan Merkez Bankası (FED) başta olmak üzere büyük bilançolu merkez bankalarının faiz artırım adımları hızlanmıştır. Ancak şu ana kadar alınan kararların sonuçları çerçevesinde faiz artışlarının enflasyonun hızıyla eşleşmediği değerlendirilmektedir. İlerleyen dönemde, artış hızı yavaşlasa da enflasyonun yükselişini sürdürmesi ve güçlü merkez bankaları öncülüğünde dünyada faizlerde artışın devam etmesi beklenmektedir.

Yılın ilk yarısı itibarıyla resesyona giren ABD’de, enflasyon Temmuz ayında zirve noktadan gerilese de Ağustos’ta yıllık %8,5 artan TÜFE beklentileri aşmıştır. FED Başkanı Jerome Powell, 26 Ağustos 2022 tarihinde düzenlenen Jackson Hole Sempozyumu’ndaki konuşmasında, “Enflasyonu düşürürken daha yüksek faiz oranları, daha yavaş büyüme ve daha gevşek işgücü piyasası hem şirketlere hem de hanehalkına biraz acı verecektir. Enflasyon hedefine ulaşana kadar bugünkü politikalardan vazgeçmeyeceğiz” sözleriyle parasal sıkılaşmanın ekonomideki olumsuz sonuçlarına karşın fiyat istikrarı
sağlama kararlılığını paylaşmıştır. Nitekim Eylül ayında FED, politika faizinde 75 baz puan artış kararı daha
almış ve faiz oranını %3-3,25 aralığına yükseltmiştir. Yılın kalanında Bankanın para politikasını hangi patikada sürdüreceği yani faiz artış hızı ve ulaşılacak zirve nokta tartışılacak gözükmektedir.

Geçen zamanda FED ile arasında faiz makası açılan Avrupa Merkez Bankası (ECB) da Eylül ayı toplantısında tarihinde ilk kez 75 baz puan büyüklüğünde faiz artışı kararı alarak ana refinansman oranını %1,25’e yükseltmiştir. Moskova’nın bölgeye doğalgaz sevkiyatını durdurmasıyla fiyatlarda yaşanan hızlı yükseliş ile gözler, Avrupa’da büyümenin zayıflamasına ilaveten rekor seviyelerde seyrini sürdüren enflasyona (Eylül ayında TÜFE çift haneli gerçekleşmiştir; %10) kilitlenmiş durumdadır. ECB Başkanı Christine Lagarde, 20 Eylül 2022 tarihli açıklamasında, talebi yavaşlatmak ve yüksek enflasyonu kontrol altına alabilmek amacıyla faizlerin ekonomik büyümeyi sınırlandırabilecek düzeylere çıkarılmasının gerekebileceğini belirtmiştir.

Dünya Bankası analistleri, ortaya koydukları en olumsuz senaryo olan 2023 yılında dünya ekonomisinde bir resesyon yaşanması ihtimalinin pandemi kaynaklı durgunluktan zaten sert şekilde etkilenmiş olan gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) uzun vadeli büyüme beklentileri üzerinde oluşturacağı ciddi sonuçlara dikkat çekmiştir. Sıkılaşan koşullarda geçmişte negatif faizle dahi uygun şartlarda finansmana erişim devri artık sona ermiş olup, özellikle bu ekonomiler için borç krizi korkuları artmıştır.

Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından 14 Eylül 2022 tarihinde yayımlanan rapora göre bu yılın ikinci çeyrek dönemi itibarıyla toplam borç stoku, gelişmiş ekonomiler için 201,2 trilyon ABD Doları, gelişmekte olan ekonomiler için ise 99 trilyon ABD Doları’dır. Ayrıca yavaşlayan ekonomik büyüme, borçların milli gelire oranını artırmaktadır. Küresel borç stoku, 300 trilyon ABD Doları seviyesinde olup, borç miktarının ülkelerin toplam GSYH’sına oranı son 5 çeyrekte ilk kez yükselerek %350’ye yaklaşmıştır. GOÜ’lerin borç stokunun milli gelire oranı da 3,5 puan artarak %252’ye ulaşmıştır. Kuruluş, gelecek dönemde şirket iflaslarında önemli artış olabileceği uyarısında bulunmuştur.

Para politikasındaki değişimin küresel ekonomi ve finansal enstrümanlar üzerinde büyük etkileri şimdiden izlenmektedir. Bu ortamda FED’in faiz artırım kararları ile “güvenli liman” arayışı ve ABD Doları güçlenmiş olup, söz konusu küresel paranın gelişmiş ülke para birimleri karşısında değerini ölçen DXY Endeksi 20 yılın en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Güçlü Dolar, finans piyasalarında da karışık seyirlere ve risk algısında artışa yol açmış; borsalarda ve gıda ile enerji hariç emtia fiyatlarında, gayrimenkul piyasasında kayıplar izlenmiştir.

Dünyada salgınla birlikte başlayan arz şoku ile emtia krizi kapsamında yüksek gıda ve enerji fiyatlarının ülkelerde tetikleyebileceği toplumsal huzursuzluğa çeşitli uluslararası kurumlarca bir süredir dikkat çekilmektedir. Pandemiyle birlikte işgücü piyasalarında izlenen dönüşümde ekonomiler görece istikrara kavuşup reel ücretler yeniden yükselmiş olsa da yüksek enflasyon nedeniyle satınalma gücü düşmüştür. Gelir ve servet dağılımında artan adaletsizlik küresel çapta bir diğer sorun olarak öne çıkmaktadır.

Jeopolitik gelişmeler ekonomi üzerinde baskı yaratmayı sürdürmekte, Doğu-Batı anlaşmazlıkları enflasyonist baskıların devam etmesine neden olmaktadır. Esasen Batı ülkeleri ile Rusya arasında Ukrayna konusunda süren yaptırım hamleleri gündemin ilk sırasında yer almaktadır. ABD ile Çin arasındaki teknoloji savaşı da zaman zaman kendini yeniden hissettirmektedir. Washington-Pekin hattındaki gerginlik, geçtiğimiz çeyrek dönemde önemli çip üreticilerinden Tayvan’ın bağımsızlığı tartışmaları ve ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin bu ülkeye ziyaretiyle bir krize dönüşmüştür. Enerji tedarikinin yanı sıra pek çok sektörü yakından ilgilendiren çip krizi başta olmak üzere Doğu-Batı ekseninde yeni sorunlar gündemdedir.

Dünyanın geri dönüşü olmayan konjonktürel bir dönüşümden geçtiği dile getirilmektedir. Ekonomide küreselleşmeden uzaklaşan ve yeniden iki kutuplu hale gelen dünyada çatışmaların küreselleştiği benzetmesi yapılmaktadır. Batı ittifakını Asya’nın frenleme girişimi olarak da adlandırılan Çin ve Rusya’nın liderliğindeki Şanghay İşbirliği Örgütü’ne geçtiğimiz günlerde İran da tam üye olmuştur. NATO üyesi Almanya’nın Avrupa’nın lider askeri gücü olma hedefini açıklaması ayrıca dikkat çekicidir. Yaşanan enerji krizi kapsamında örneğin çeşitli kesintilerle süren nükleer müzakereler kapsamında İran’ın denkleme ne zaman girebileceği, Körfez ile İsrail arasındaki ilişkilerinde normalleşme sürecinin seyrinin ne olacağı, “yeşil ekonomi ve enerji”ye geçiş hedeflerinin savaş kaynaklı gelişmelerden nasıl etkileneceği gibi sorular yanıt beklemektedir.

Çok kutuplu dünyanın önünde yeni kapılar açtığı ülkelerden biri olarak Türkiye’ye de işaret edilmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin, Ukrayna-Rusya savaşı kapsamında uzlaşma ve denge odaklı bulunan diplomasi adımlarını takiben yeni düzen içindeki rolüne dair tartışmalar geçen çeyrek dönemde artmıştır.

Ekonomik faaliyetlerin yılın ilk yarısında destekleyici politikaların sürdürülmesine bağlı olarak genişleme ivmesini koruduğu izlenmiştir. Bu çerçevede Türkiye ekonomisi, Nisan-Haziran 2022 döneminde güçlü hanehalkı tüketimi, hızlı artan hizmet ve sanayi sektörü faaliyeti ile ihracatın katkısı sonucunda yıllık bazda %7,6 oranında büyümüştür. Bu dönemde hizmetler sektörü %18,1, sanayi sektörü %7,8 büyürken; tarım sektörü %2,9 ve inşaat sektörü %10,9 küçülmüştür.

Diğer taraftan ekonomik büyümenin kapsayıcılığının daraldığı vurgulanmakta, hem yurt içi hem de küresel gelişmeler çerçevesinde süren yüksek enflasyon sorunu ekonominin odağında yer almaya devam etmektedir. Ücretlilerin milli gelirden aldığı pay düşerken üretken yatırımlar gerilemekte ve bu durumun işgücü piyasasındaki yansıması sürmektedir.

Yılın ikinci yarısı için öncü göstergeler büyümede yavaşlamaya işaret ederken; hükümetin 4 Eylül 2022 tarihinde yürürlüğe koyduğu 2023-2025 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program’da (OVP) Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme tahmini 2022 ve 2023 yılları için %5, 2024 ve 2025 için %5,5 olarak belirlenmiştir. OECD de 26 Eylül 2022 tarihli “Ekonomik Görünüm Raporu”nda, Türkiye ekonomisi için 2022 yılı büyüme tahminini %3,7’den %5,4’e çıkarmış; 2023 yılı tahminini %3 olarak korumuştur.

Avrupa’daki enerji tedariki sorunu ve küresel ölçekte para politikasında yaşanan sıkılaşma süreci Türkiye ekonomisi üzerinde önemli baskı unsurudur. Türkiye, Batı ve Rusya arasındaki ekonomik savaştan en çok etkilenen ülkeler arasında yer almaktadır. Bu kapsamda emtia fiyatlarındaki yükselişin enflasyon ve cari denge üzerinde, Avrupa’da olası bir durgunluğun da ihracat üzerinde yaratacağı baskıya işaret edilmektedir. Batı’nın Ukrayna savaşı kapsamında Rusya’ya uyguladığı ambargolar çerçevesinde ABD’den gelen yaptırım uyarıları sonrasında bazı Türk bankalarının geçen günlerde Rus ödeme sistemi Mir’i askıya aldığını açıklaması da savaşın ilerleyen dönemde ekonomi üzerindeki olumsuz etkisini artıracağı endişelerine neden olmuştur.

Toplumsal refah kaybına neden olan enflasyon (TÜFE), Eylül ayında %83,5 oranı ile son 24 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır (ÜFE’de ise yıllık artış; %151,5). Üstelik Türkiye, dünyada gıda ve enerji enflasyonu en yüksek başlıca ülkelerden biri olmuştur. Küresel enerji krizi, yurt içinde elektrik ve doğalgaz tarifelerine yapılan artışlar ile kur geçişkenliği nedenleri başta olmak üzere enflasyon beklentileri de yukarı yönlüdür. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yılsonu enflasyon tahmini 2022 ve 2023 yılları için %60,4 ve %19,2 seviyelerine yükselmiş; OVP’de 2022 yılsonunda %65 düzeyinde gerçekleşmesi beklenen TÜFE’ye ilişkin tahminler 2023-2025 dönemi için yıllar itibarıyla sırasıyla %24,9, %13,8 ve %9,9 oranlarıyla çok daha olumlu bir tabloya işaret etmiştir.

Yılın ilk yarısında politika faizini sabit tutarak genel olarak küresel çapta izlenen politika duruşundan ayrışan TCMB, Ağustos ve Eylül aylarında bu kez politika faizini 100’er baz puan düşürerek %12 seviyesine çekmiştir. Karar metninde küresel büyümeye yönelik belirsizlikler ve jeopolitik risklerin arttığına işaret eden Merkez Bankası, “sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması gerekliliğini” dile getirmiştir.

Yüksek enflasyon, güçlenen ABD Doları ve sertleşen savaş ortamında TCMB’nin kararlarının yüksek rezerv kaybı, yüksek cari açık ve TL’de daha fazla zayıflama gibi olası sonuçlarına işaret edilmektedir. Keza FED’in faiz artışı gerçekleştirdiği toplantısından sadece birkaç saat sonra alınan Eylül ayındaki faiz indirim kararı sonucunda TL’de değer kaybı hızlanmış ve izleyen günlerde Dolar/TL’de 18,50 seviyesi aşılmıştır.

Yeni Ekonomi Modeli çerçevesinde izlenen para politikası ile (düşük faiz) cari fazla yoluyla ekonomik büyüme ve süreçte dövize talebin düşmesi hedefleniyor iken geçen zamanda ödemeler dengesindeki görünümdeki bozulma dikkat çekmiştir. Artan ithalat faturasıyla birlikte Temmuz’da 12 aylık cari işlemler açığı 36,6 milyar ABD Doları olmuştur. Petrol fiyatları yakın dönemde düşse de bu defa doğalgazın petrolden sert ayrışması dış dengeyi tehdit etmektedir. Önümüzdeki dönemde enerji fiyatlarının yanı sıra Türkiye’nin öne çıkan ihracat pazarı Euro bölgesinde yaşanması olası resesyon, ödemeler dengesi üzerinde baskı yaratabilecektir.

Cari açığın finansmanında ana unsurlar ise rezervler ile net hata ve noksan kaleminde kaydedilen net sermaye girişleri olmuştur. Son dönemde kimi ülkelerden ülkeye döviz girişi yaşanacağı söylentileri ortaya çıkarken, Ocak-Temmuz 2022 döneminde cari açığın 24,4 milyar ABD Dolarlık kısmının net hata ve noksan kaleminden finanse edilmiş olması dikkat çeken bir gelişme olmuştur.

TCMB‘nin rezervlerinde geçen çeyrek dönemde iyileşme izlenirken 23 Eylül haftasında Bankanın brüt rezervleri 3,9 milyar ABD Doları düşüşle 110,8 milyar ABD Doları’na gerilemiştir. Böylece net rezervler 9,6 milyar ABD Doları olmuştur. Rezervler, swap (para birimleri takas anlaşmaları) yükümlülükleri hariç tutulduğunda negatif seviyededir.

Ekonomide dış borçlanmaya ihtiyaç artarken, değişen küresel konjonktür Türkiye’nin de aralarında bulunduğu kredi riski ve borcu yüksek ülkeler için artık daha zorlu koşullar sunmaktadır. Türkiye’nin 450 milyar ABD Doları üzerindeki dış borç stoku içinde Temmuz sonu itibarıyla kısa vadeli borç stoku 2021 yılsonuna göre %10,7 yükselerek 134,6 milyar ABD Doları olmuştur. Vadesine 1 yıl ya da daha az kalmış kısa vadeli dış borç stokunun ise 182 milyar ABD Doları ile rekor seviyeye işaret ettiği belirtilmektedir. Bu çerçevede reel sektörün yüksek borçluluğunun yanı sıra döviz cinsinden kamu borcundaki yükselişe ve dış borç stokunun milli gelire oranındaki artışa dikkat çekilmektedir.

Dış kaynaklı sermaye girişinde finansal belirsizlikler ve TL’nin reel getirisinin olmaması nedeniyle zayıflık sürmektedir. Ekonomistler, halihazırda düşük seyreden yabancı kaynaklı fon girişi nedeniyle küresel çapta risk algısındaki artışın ve bunun sermaye akımlarına etkisinin daha çok Türkiye’nin CDS primi üzerinde yukarı yönlü etkili olduğu görüşünü paylaşmaktadır. Ekonomilerin kredibilitesini gösteren ve fonlama imkanları açısından belirleyici olan 5 yıllık kredi temerrüt takası/CDS, Türkiye için kritik seviyeyi göstermeye devam etmekte olup risk priminin TCMB’nin faiz kararının ardından 750’nin üzerine çıktığı izlenmiştir.

Bütçe dengesi, vergi gelirlerindeki yüksek performansın da katkısıyla geçtiğimiz dönemde ekonominin güçlü yanı olmayı sürdürmüştür. Geçtiğimiz yılın ilk 8 ayında 37,5 milyar TL açık veren merkezi yönetim bütçesi, bu yılın aynı döneminde 33,1 milyar TL fazla vermiştir. Mart-Ağustos dönemi için Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarına ilişkin giderler ise 75,6 milyar TL düzeyine ulaşmıştır. TCMB ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın “liralaşma” adımları çerçevesinde KKM gibi dövize endeksli mali varlıklara dönük uygulamalar sorgulanmakta, liralaşma için enflasyonla kararlı mücadelenin önem taşıdığı dile getirilmektedir. Artan faiz giderleri ile KİT’lere yönelik kaynak aktarımları ve KKM hesaplarına ilişkin giderlerin önümüzdeki dönemde bütçe performansı üzerinde olumsuz etkisi olması beklenmektedir. Öncü göstergelerin işaret ettiği ekonomik aktivitede yavaşlama yılın kalanında vergi gelirlerinin ivme kaybetmesi beklentisi yaratırken, hükümetin devreye aldığı projeler üzerine başlayan “seçim ekonomisi” tartışmaları çerçevesinde iç talebi canlandırmaya odaklı politikalarla mevcut kırılganlıkların artmasından endişe edilmektedir.

Enflasyon – döviz kuru – faiz (ve krediler) üçgeninde yaşanan kısırdöngü sürmekte, bununla birlikte fiyat istikrarı hedefi kapsamında kararlılıkla izlenecek bir ekonomi politikasının mevcut dengesizliklere çözüm getirebileceği vurgulanmaktadır. Politika faizindeki düşüşe karşın reel kesimin krediye erişiminde zorluklar sürmekte, yatırım kararları önünde engeller bulunmaktadır. Kalıcı fiyat istikrarının yakalanamaması ve ekonomideki risklerin azaltılamaması halinde ilerleyen dönemde üretim ve istihdamda olumsuz görünümün sürmesi olasıdır. Orta ve düşük teknoloji üretiminin payı yüksek seyrederken dünyada dijital ve yeşil dönüşüm rekabet kurallarının yeniden belirlendiği gözden kaçırılmamalıdır.

Diğer taraftan savaş, Rusya’ya yaptırımlar konusunda da Türkiye ekonomisi üzerinde baskı oluşturmaya başlamıştır. Türkiye’nin “diyalog ortağı” olduğu Şangay Zirvesi’ne özel davetli olarak katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Güvenlikten ekonomiye, enerjiden ulaşıma, tarımdan turizme her alanda işbirliğine hazırız” şeklindeki sözleri tartışmalara neden olmuştur. Yapılan analizlerde Türkiye’nin NATO üyeliğinin yanı sıra Rusya ve Çin ile dengeli işbirliği geliştirebileceği, öte yandan Şangay İşbirliği Örgütü üyelerinin özgürlük, hukuk, demokrasi vb. açıdan gelişmiş ülkeler olmadığı belirtilmektedir. İsrail ile diplomatik ilişkileri yeniden başlatmasının ardından Suriye ile ilişkilerde normalleşme süreci izleyip izlemeyeceği merak edilen Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de adaların silahlandırılması ve kıta sahanlığı tartışmaları üzerinden tansiyon da epey yükselmiştir. Ankara’nın diplomaside stratejik düşünen yapıcı bir aktör olarak yer almasının ekonomik açıdan önemi vurgulanmaktadır.

İnşaat Sektörü Analizi Ekim 2022; Dünyada Resesyon Endişeleri ve Enerji Darboğazı bir arada

Pandemiyle mücadelede açılan likidite musluklarının enflasyonun tırmanmasıyla kısılmaya başlandığı küresel ekonomide, ivme kaybının hızlandığı izlenmektedir. Borç yükü artmış olan ve jeopolitik gelişmelerin baskısı altındaki dünyada, para politikasında değişimle küresel finansman şartlarında başlayan sıkılaşma ekonomik büyümeyi tehdit etmektedir. Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte yeniden gündeme gelen emtia krizi de geçtiğimiz çeyrek dönemde enerji alanında daha ileri bir boyuta evrilmiş olup, yaşanan gelişmelerin yıkıcı etkileri için çok sayıda kaybeden ekonominin olacağı “Rus ruleti” oyunu benzetmesi yapılmaktadır.

TMB, İnşaat Sektörü Analizi Ekim 2022 raporuna göre ekonomik büyümede öncü göstergelerden Satınalma Yöneticileri Endeksleri (PMI) geçen dönemde küresel çapta yavaşlamaya işaret etmiştir. Kredi derecelendirme kuruluşu S&P Global tarafından açıklanan Ağustos ayı Küresel İmalat PMI verilerinde Çin, Euro Bölgesi, Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya ve Kanada ekonomilerinde (50 eşik değerin altında) daralma izlenmiş; artan borçlanma maliyetleri, yüksek enflasyon, Ukrayna savaşı ve Çin’deki Covid-19 kısıtlamalarının Almanya, İngiltere, Japonya ve Çin’deki gerilemede büyük rol oynadığı değerlendirilmiştir. J.P. Morgan ve S&P Global Küresel Bileşik Çıktı Endeksi ise hizmet sektörü ticari faaliyetlerinin Ağustos’ta Çin, İngiltere, Hindistan, Brezilya, Fransa, İtalya, İspanya, Avustralya, İrlanda ve Kazakistan’da yükselirken; ABD, Japonya, Almanya ve Rusya’da düştüğünü ortaya koymuştur.

Ayrıca Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından küresel mal ticaretinin yılın ikinci çeyreğinde büyümeye devam ettiği, ancak büyüme hızının ilk çeyreğe kıyasla daha yavaş olduğu ve zayıf kalmasının beklendiği; geçen yılın sonunda %5,7 seviyesinde olan küresel ticaretteki artışın, bu yılın ilk çeyreğinde Ukrayna savaşı ve Çin’deki karantina önlemlerinin etkisiyle %3,2’ye gerilediği açıklanmıştır. DTÖ, Ukrayna’da devam eden çatışmalar, artan enflasyonist baskılar ve gelişmiş ekonomilerde beklenen politika sıkılaşması nedeniyle tahminlere ilişkin belirsizliğin arttığını eklemiştir. Dünya ticaretinin nabzını tutan Baltık Kuru Yük Endeksi de Ağustos ayı sonu itibarıyla (Ekim 2021’de 5.650 puan iken inişe geçerek) 965 puanla dip seviyededir.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken IMF, Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’nun Temmuz ayı güncellemesinde, küresel büyüme tahminini %3,6’dan 2022 yılı için %3,2’ye, 2023 yılı için de %2,9’a indirmiştir. Raporda, finansal koşullardaki sıkılaşmanın yanı sıra salgının seyrinin ve jeopolitik gelişmelerin küresel ekonomik aktivite üzerindeki riskleri canlı tuttuğuna dikkat çekilmiştir. Kuruluşun alternatif senaryosunda söz konusu oranlar %2,6 ve %2 oranlarına inmektedir.

İnşaat Sektörü Analizi Ekim 2022; Türkiye’de Yüksek Enflasyon ve Risk Ortamında Seçim Yılına Giriliyor

TMB, İnşaat Sektörü Analizi Ekim 2022 raporuna göre Türkiye ekonomisi, yılın ilk yarısında çeyrek dönemler itibarıyla sırasıyla %7,5 ve %7,6 büyüyerek güçlü bir performans göstermiş, bununla birlikte geçen zamanda ekonomide makro dengesizlikler artmıştır. Destekleyici ekonomi politikalarının sürdürülmesine bağlı olarak kaydedilen büyümeye eşlik eden yüksek enflasyon, büyümenin kalitesi ve sürdürülebilirliği ile toplumsal refah tartışmalarına neden olmaktadır.

Yılın ikinci yarısına ilişkin açıklanmakta olan PMI, elektrik tüketimi ve güven endeksleri hem arz hem de talepte daralmaya işaret etmektedir. İSO tarafından açıklanan İmalat PMI Ağustos’ta 47,4 ile altıncı kez eşik değerin altında kalmıştır. Yavaşlamanın genel olarak talep yetersizliğinden kaynaklandığı, piyasa koşullarındaki belirsizlik ve TL’deki değer kaybının da etkisiyle devam eden fiyat baskılarının sorun yarattığı değerlendirmeleri yapılmıştır. Sanayi üretimi, Temmuz’da yıllık bazda %2,4 artsa da aylık bazda %6,2 azalarak Covid – 19 salgınının ardından en sert kaybı yaşamıştır. Geçen dönemde ayrıca elektrik tüketiminde durgunlaşma yaşandığı izlenmiştir. Ülke genelinde perakende satışlar Temmuz’da yıllık %2
yükselirken, bu verinin yaklaşık 2 yılın en düşük seviyesi olduğu kaydedilmiştir. Bu arada büyüme artarken
ücretlilerin GSYH içindeki payı gerilemektedir. Bu yılın ilk çeyreğinde asgari ücretteki yüksek artışın da
etkisiyle işgücü ödemelerinin büyümeden aldığı pay %31,8’e yükselse de ikinci çeyrekte yeniden %25,4’e
inmiştir. Arındırılmış verilerle ücretlerin katma değerden aldığı pay %23,9 oranı ile 1998 bazlı serinin dip
seviyesine gerilemiştir. Süren hayat pahalılığı içinde satın alma gücünde yaşanan gerilemelerin önümüzdeki dönemde tüketim harcamalarını sekteye uğratması olası görülmektedir. Geçen dönemde
ihracatın miktar bazında yavaşladığı izlenmiş olup Avrupa’da beklenen resesyon Türkiye’nin ihracatı
açısından önemli risk teşkil etmektedir.

Bu veriler ışığında yılın ilk yarısında %7,5 dolayında büyümüş olan ekonomide Temmuz-Aralık 2022
dönemi için beklentiler daha sınırlıdır. Hükümetin öngörüsü ise 2022-2023 dönemi için ekonomide %5’lik
büyüme yaşanacağı şeklindedir.

İnşaat Sektöründe Ekonomik Büyümeden Ayrışma Öne Çıkıyor

İnşaat sektöründe geçtiğimiz yılın üçüncü çeyreğinden bu yana aralıksız biçimde süren küçülme derinleşmiş, sektör yatırımlarındaki düşüş ve artan girdi maliyetleri sorunu kronik hale gelmiştir. Genel iktisadi faaliyetteki artışa karşın sektörde izlenen bu tablo, ekonomik büyümeden ayrışmayı da göstermektedir. Geçen çeyrek dönemde yurt içinde olumlu mevsimselliğe rağmen yeni işlerde gerileme dikkat çekmiş, yurt dışında da geleneksel pazarlardaki sorunlar öne çıkmıştır. Yurt içinde yüksek enflasyon, girdi maliyetlerinde artış ve ödenek yetersizliği ile yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde süren Rusya – Ukrayna savaşı, yılın geri kalanı için sektörün faaliyetleri ve iş hacmi üzerinde risk unsuru olmaya devam etmektedir.

İnşaat Mühendisi Mithat GÜNEY, PMP YouTube Kanalı

Dünya genelindeki İnşaat Projeleri, Şantiye Görüntüleri, Gayrimenkul Sektörü ve Profesyonel Proje Yönetimi ile ilgili videoları İnşaat Mühendisi Mithat GÜNEY, PMP YouTube kanalında bulabilirsiniz.

Mithat GÜNEY, PMP YouTube Kanalı

Kaynak; Untitled-1 (tmb.org.tr)

Düzenleyen; İnş. Müh. Mithat GÜNEY, PMP

Bu yazı, konutpiyasasi.com internet sayfasında da tarafımızdan yayınlanmıştır.

Yazımız, ofisprojeleri.com internet sayfasında da tarafımızdan yayınlanmıştır.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ